Türkiye İMSAD gündem buluşmaları: ‘Fırtınalı havada dümende olmak’
Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (Türkiye İMSAD) tarafından düzenlenen ‘Gündem Buluşmaları’ toplantısı, ‘Fırtınalı Havada Dümende Olmak’ başlığı altında gerçekleştirildi. Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Erdoğan, sanayinin sürdürülebilir büyümesini sağlamak için topyekûn bir çözüm planlanmalı. Arz dengesi, sadece kamu yönetiminin değil, topyekûn iş dünyasının ortak aklı ile sağlanmalı. Risklerin sigortalandığı, fırsatların finanse edildiği sanayi, kalkınmanın kaldıracıdır” dedi.
Türkiye İMSAD’ın geleneksel hale getirdiği, 2019’un ilk ‘Gündem Buluşmaları’ toplantısı, 26 Nisan Cuma günü İstanbul Sanayi Odası Odakule’de düzenlendi. Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Erdoğan’ın açılış konuşmasını yaptığı ‘Gündem Buluşmaları’nda, TİM Genel Sekreteri Prof. Dr. Kerem Alkin ile Türkiye İMSAD Ekonomi Danışmanı Dr. Can Fuat Gürlesel, ekonomi ve sektöre ilişkin değerlendirmelerini aktardı. Türkiye İMSAD Geçmiş Dönem Başkanı ve Mevcut Dönem Yönetim Kurulu Doğal Üyesi Fethi Hinginar’ın moderatörlüğünde gerçekleşen ‘Fırtınalı Havada Dümende Olmak’ başlıklı oturumun konuk konuşmacısı ise Sabancı Holding CEO’su Mehmet Göçmen oldu.
Arz dengesi sadece kamunun değil, iş dünyasının ortak aklı ile sağlanmalı
İnşaat malzemesi sanayicileri ve iş dünyasından isimlerin büyük ilgi gösterdiği Gündem Buluşmaları’nda, sektördeki son gelişmeleri aktaran Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Erdoğan, 2018 yılında üretim, yatırım ve istihdamda yaşanan düşüşlerin en önemli nedeninin kur artışı olduğunu belirterek, “Arz dengesinin bir tarafında kur, diğer taraflarında maliyet ve fiyat var. Kurlar Ağustos 2018’den itibaren çok artınca girdi maliyetleri arttı. Maliyetler fiyatları yükseltti. Sonuç olarak, yükselen fiyatlar enflasyonu, enflasyon faizleri artırdı. Faizlerin artması talebi, üretimi ve yatırımı düşürdü. Yatırımın düşmesi de işsizliği artırdı. Bir anda yüzde 14,5’lere çıkan bir işsizlik oranı oldu” diye konuştu.
Ferdi Erdoğan, 2023 vizyonuna göre inşaat sektörünü değerlendirerek, şunları söyledi: “Beklentilerimizin yüksek olduğu ama hedefin de çok gerisinde kaldığı bir sektörü konuşuyoruz. 2 trilyon dolar GSMH, yaklaşık 25 bin dolar kişi başı gelir, 500 milyar dolar ihracat, 7,5 milyon adet yeni konut ve bunun altında devam eden birçok hedef söz konusu... Özellikle çevre ile ilgili 2012 yılına göre enerji tasarrufunun yüzde 20 olması, sera gazı salınımının yüzde 20 düşmesi, yenilenebilir enerjide de kaynaklarımızın yüzde 30’unun yenilenebilir enerjiye ayrılması hedefleniyor. İnşaat sektörünün durumuna baktığımızda, Türkiye 5 ve üstü büyüdüğünde inşaat sektörü bunun katları şeklinde büyür gibi bir ezberimiz vardı. Ancak 2013-2014’ten sonra bunun değiştiğini görüyoruz. Türkiye’nin büyümesi ile inşaat sektörünün büyümesi Kentsel Dönüşüm ile sanki birbirinden koptu. Biri büyürken diğeri küçülebiliyor. Bunun gerekçelerini biraz araştırdık. 98 milyar dolarlık büyük bir inşaat sektörü varken kentsel dönüşüm süreciyle birlikte 2013 yılında bu rakam bir anda 160 milyar dolara çıktı. Bakıyoruz, 50 milyar dolarlık artış konuttan geliyor. En sonunda 2018 yılında inşaat sektöründe konut, 30 milyar dolarlık küçülmenin ana sebebi oldu. Kentsel dönüşümün plansız esas amacından kopuk başlamasıyla beraber konut sektöründe bir anda 30 milyar dolarlık düşüş yaşanması bütün malzeme sektörünü ciddi şekilde etkiledi.”
Enflasyon, faiz ve işsizlik seviyesi tek haneli olmalı
İç talebin geçmişte olduğu gibi canlanması için enflasyon, faiz ve işsizliğin tek haneli olması gerektiğinin altını çizen Ferdi Erdoğan, “Faiz 2010 yılından, işsizlik 2014 yılından bu yana, enflasyon ise 2016 yılından bu yana çift haneli. Her üçünde aynı anda çift haneli durum 2016 yılı son çeyrekten itibaren yaşanıyor. 2018 yılında kur etkisiyle enflasyon ve faizler ciddi şekilde arttı. Bunlar tek haneli olmadan piyasada güven sağlanamaz. 2023 Vizyonu’nda enflasyon hedefi 5, işsizlik oranı hedefi de 5’tir. Gerek paranın yüksek maliyeti, gerek fiyatlar, gerekse işsizlik korkusu insanları gayrimenkul yatırımı gibi yatırımlardan, ihtiyaç duysalar dahi uzak tutuyor” diye konuştu.
Ferdi Erdoğan, “Müteahhitlik, sanayicilik, turizmcilik... Ülkemizde, bir iş insanı çok kolay bir şekilde bu üç iş koluna girebilir. Bir vasıfsız işçi çok kolay bir şekilde bu üç sektörde çalışabilir. İşveren ve işçinin buluştuğu tek nokta var: ‘ne iş olsa yaparız.’ Cesur girişimci sayısı yüksek ama iyi işletmeci sayısı düşük bir ülkeyiz. Dolayısıyla ne iş olsa yaparız yaklaşımından çıkmamız gerekiyor. Kapasiteyi doğru yönetmemiz, ihtiyacı doğru belirlememiz, insanları doğru eğitmemiz ve doğru yönlendirmemiz gerekiyor. Sonra kaynak yönetimi geliyor. Zaman, mekan ve insan kaynağının doğru planlanması, doğru yönlendirilmesi ve doğru yere doğru yatırım yapılması son derece önemli. Bu kamunun teşvik sistemini çalıştırırken bu yöndeki planlamayı öngörmesi gerekiyor. Türkiye’de 51 bin tane KOBİ ölçeğinde küçük sanayi kuruluşu, Organize Sanayi Bölgelerinde iş yapmak için bekliyorlar. Dolayısıyla biz bölgesel ya da kümelenme adı altında belki yanlış teşvikler kullanıyoruz. Yatırım için teşvik vermek yerine teşvik için yatırım yapıyoruz. Altyapısı olmayan yere teşvikler veriyoruz. 2023 hedefimizdeki büyük dış ticaret büyüklüğüne ulaşmak için üretime dayalı büyümenin sürdürülebilir olması gerekiyor. Sanayinin sürdürülebilir büyümesini sağlamak için topyekûn çözüm planlanmalı. Arz dengesi, sadece kamu yönetiminin değil, topyekûn iş dünyasının ortak aklı ile sağlanmalı. Fırsat öngören risklerin tümünün sigortalandığı, fırsatların ucuz ve uzun vadeli finanse edildiği sanayi, kalkınmanın kaldıracıdır.”
Fırsatların ülke ekonomisine kazandırılması desteklenmeli
Finansal sorunlara dikkat çeken Ferdi Erdoğan, “Alacak sigortasının riskli alanlarda her tarafa yayılması lazım. Yatırım bitmeden kredinin kapatıldığı bir ülkeyiz. Üretim başlamadan kredi ödemesi olmamalı, yatırım amortismanı dolmadan kredi kapatılmış olmamalıdır. Dolayısıyla 195 milyar dolar net döviz açığımız var. İlk 1000 şirketin büyüklüğü zaten 210 milyar dolar. 65 milyar dolar ihracat yapan ilk 500, 9 milyar dolar ihracat yapan ikinci 500, topladığınızda 74 milyar dolar yapar. Dış ticaret açığı 77 milyar dolar. Biz hedeflerin, finansmanın ve sigortanın her alanı kapsamasını özellikle istiyoruz. Fırsatlar kadar riskleri de değerlendirmeye alarak, fırsatların ülke ekonomisine kazandırılmasını desteklemelidir” şeklinde konuştu.
Dünyadaki ticari kutuplaşmanın Türkiye'ye sağlayacağı çok avantaj var
Katılımcılarla deneyim ve görüşlerini paylaşan konuk konuşmacı Sabancı Holding CEO’su Mehmet Göçmen, Türkiye ekonomisinin makro-ekonomik gerekçeler ve enerjide dışa bağımlılık, düşük katma değer üretimi gibi yapısal sıkıntılar nedeniyle zorlu dönemler yaşadığını belirterek, işletmelerin bu zorlu dönemden çıkabilmesi için birleşmesi gerektiğini vurguladı. Mehmet Göçmen, şunları söyledi: "Bütün sektörlerde, özellikle inşaat malzemeleri sektöründe bence yapılması gereken şey konsolidasyon... Birleşerek daha büyük güçler yaratıp bunları fonlamaya çalışmak, kısa vadede daha doğru hareket olur. Orta ve uzun vadede dünyanın bu yeni kutuplaşmasını okumak lazım. Dünyadaki ticari kutuplaşmanın Türkiye'ye sağlayacağı çok fazla avantaj var. Nasıl Sabancı Holding, rahmetli Sakıp Bey zamanında Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesiyle bir sürü Japon şirketini Türkiye'ye çekip ortak yatırım yapıp onların Avrupa'ya girmesini kolaylaştırdıysa, buna benzer proaktif planlamalar yapabiliriz. Ben ona 'know-how, know-who ortaklığı' diyorum. Biz ortaya 'know-who'yu koyduk, yani kimi tanıdığımızı koyduk. Onlar da işi biliyorlardı. Bu ikisini bir araya getirdik bir sürü başarılı ortaklıklar yaptık. Bunların bir kısmı hala devam ediyor."
“Krizde maliyet yönetilmez, iyi zamanda yönetilir”
Türk ekonomisinin içinde bulunduğu krizi doğru okuması halinde geleceğe daha sağlam adımlarla yürünebileceğini savunan Mehmet Göçmen, “Bu dünya konjonktüründe bizim tekrar 2013 yılı benzeri bir yapıya varmamız tahminlerimizden biraz daha uzun sürebilir. Bu da gocunulacak bir şey değildir. Aslında bu da sağlık belirtisidir. Çünkü son yıllarda yaşadıklarımız çok sağlıklı değil. Önlemlerin, finansal krizlerden önce alınması gerekir. Krizde maliyet yönetilmez, iyi zamanda yönetilir. Eğer krizde maliyet yönetimine girdiyseniz çok geç” dedi. Mehmet Göçmen, şöyle devam etti: “Sermayesiz iş yapılan bir ortamda, değer yaratılmayan alanlarda da yatırım yapıldıysa bugün yaşadığımız sorunların yaşanması kaçınılmazdır. Türkiye'de özel sektörün yabancı borçlarının ihracatı karşılama oranı yüzde 185. Yani yaptığımız ihracattan yüzde 85 daha fazla yabancı para cinsinden özel sektörün borcu var."
Küresel ticaret savaşlarında Türkiye öne çıkabilir
Göçmen, Türkiye'nin, ABD ve Çin arasında devam eden "Küresel ticaret savaşları" karşısında akılcı stratejilerle öne çıkacağını ifade ederek, yabancı yatırımın gerekliliğine dikkat çekti. Ülkeye yabancı yatırımcı çekebilmenin koşullarını sağlamak için reform ajandasına dönülmesi gerektiğini belirten Göçmen, şöyle konuştu: "35 yıldır iş hayatının içindeyim. Çalışma hayatımın en keyif aldığım yılları 2002-2008 yıllarıydı. Dünyanın neresine gidersek gidelim el üstünde tutulan bir Türk yatırımcısı imajı vardı. İnsanlar resmen Türkiye'ye yatırım yapmak için sıradaydı. Tekrar o günlere dönmemiz lazım. Çünkü bu iş yabancı fonlar olmadığı takdirde Emlak Katılım Bankası'nı da kursanız, enerjiyle ilgili başka fonlar da oluştursanız cebinize bir para girmeyecek. Olmayan parayı hangi cebe koyarsanız koyun aynıdır. Bir de risk var, bir cepten öbürüne aktarırken düşürme riskimiz var. Dolayısıyla paranın miktarını artırmaya odaklanmanın doğru olacağına inanıyorum. Enflasyonu düşürmeye odaklanacağımıza Türkiye'yi tekrar nasıl büyütürüze odaklanmanın orta ve uzun vadede daha fazla fayda sağlayacağını düşünüyorum. Çünkü bugün yaşananlar zaten yaşanması gerekenlerdir.”
Ticaret savaşlarında yeni fırsatlar
TİM Genel Sekreteri Prof. Dr. Kerem Alkin, “Dünya büyük bir çılgınlığın içinden geçiyor. Terörle ilgili meseleleri bir bilimkurgu filmi gibi seyrediyoruz. Giderek kanıksama ile karşı karşıyayız. Her coğrafyada şu anda kargaşa var. Lider bazlı bir dünyaya doğru gidiyoruz. Liderlerin kalıcılığının arttığı, bazı ülkelerin kendi liderlerine beklediğinden daha fazla liderlik verdiği bir konjonktürün içinden geçiyoruz” dedi. Rusya, Çin ve ABD’nin tutumunun yanı sıra AB’de yaşanan Brexit belirsizliğine değinen Kerem Alkin, “Ticaret savaşları yeni faza geçiyor. Türk ihracatı için de aradan bize fırsat çıkıyor. Biz bunlara fokuslanmalıyız” dedi.
İnşaat sektöründe kuvvetli gerileme var
İnşaat malzemesi sektörünün son dönemini grafiklerle anlatan Türkiye İMSAD Ekonomi Danışmanı Dr. Can Fuat Gürlesel ise inşaat sektöründe özel bir programa ihtiyaç olduğunu belirterek, “Büyüme tarafında, inşaat sektörü ile Türkiye ekonomisinin büyümesi ayrışmış durumda. Ekonomi kısmen dengelenip bir büyüme sürecine geçse dahi inşaat sektörünün kendi iç sorunları nedeniyle, yukarı ilerleyemeyecek. İnşaat sektörünün 2017 yılında milli gelir içindeki payı yüzde 8,6’dan, 2018’de 7,2’ye düştü. Bir sektörün bir yılda 1,4 puan pay kaybetmesi çok ender görülür. Burada çok kuvvetli bir gerileme var” diye konuştu.