Yaşadığınız şehir size kilo aldırıyor olabilir mi?
Akıllı Bina
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
2543+ kez okundu.
Yaşadığınız şehir size kilo aldırıyor olabilir mi?
Ne yemeliyim, ne içmeliyim, kaç adım atmalıyım, ne yersem zayıflarım, ne yersem kanserden korunurum? Bütün bu soruları sorarken önemli bir noktayı kaçırıyoruz; yaşadığımız şehir sağlıklı mı ki? Fotoğrafta görülen bu şehrin yani İstanbul'un; çocuklarımızı daha anne karnından okul çağına kadar sağlıksız bir çevrede büyütmemize sebep olduğunun, trafiğinin sadece zaman kaybı değil de hem obezite hem de stres kaynağı olduğunun, evimizin çok uzağındaki işyerimize giderken sirkadiyen ritmimizi bozduğunun, yeşili az, grisi çok olan bu şehrin depresyonu tetiklediğinin farkında mıyız? Peki bu sorunları ortadan kaldırmak için neler yapmalıyız? Sağlıklı bir şehir nasıl inşa edilmeli?
Sağlıklı bir yaşam tasarlarken, neyi dışarıda bırakabilirsiniz ki? Tükettiğimiz gıdalar, hareketli bir yaşam, stresi azaltan aktiviteler, kaliteli bir uyku… Peki sağlıklı yaşam kurallarını uyguladığımız ortamımız yeterince sağlıklı mı? Bu nedenle yaşadığımız ortam, çevre, şehir aslında bu tasarımın en önemli parçasını oluşturuyor diyebiliriz. Çünkü ancak böyle bir ortamda temiz bir nefes alabiliriz, temiz gıdalar tüketebiliriz, sağlıklı çocuklar yetiştirebiliriz, verimli bir şekilde çalışabiliriz, ekonomimizi güçlendirebiliriz. Ne yazık ki bizim gibi ülkelerin bu yolda atması gereken çok adımı var. Bugün tarım arazilerini tehdit eden HES’leri, termik santralleri, nükleer santral projesini, şehirlerdeki yeşil alanların gittikçe daha çok azaldığını tartışırken sadece ileri doğru değil birçok konuda geri adım atmamız gerektiği aşikar.
Konu ile ilgili sorularımızı cevaplayan Dr. Alp Sirman, sağlıklı şehir yaşamının ayrıntılı bir tasarımını ve bunun bireysel ve toplumsal gelişimde ne kadar önemli bir yerde olduğunusozcu.com.tr okuyucuları için anlattı.
“SAĞLIKSIZ BİR ŞEHİR, SİRKADİYEN RİTMİ BOZUYOR”
Yaşadığımız ve çalıştığımız binaların hangi mevcut özellikleri sağlığımızı tehdit ediyor? Bu koşullarda hangi sağlık sorunlarıyla karşı karşıyayız?
Çalıştığımız veya öğrenim gördüğümüz binaların sağlığımızı tehdit eden yönleri, bulundukları konumların yanlış olması ile başlıyor. Birçok okul ve işyeri, oturulan bölgelerin oldukça uzağında ve bu durum işe ya da okula gitmek için oldukça erken saatlerde yola çıkılmasını gerektiriyor. Erken uyanma ve yetişme telaşı nedeni ile acele ederek kahvaltı etmek zorunda olmak, sirkadiyen ritme uygun değil. Bu şekilde geçen bir yaşam, stres düzeyinin artışı ve obezitenin de nedenlerinden.
Trafikte saatlerce hareketsiz kalmak ve trafikte stres yaşayarak işe gelmek, öğrenme ve iş üretme kapasitesinin azalmasına yol açıyor. Trafikte solunan egzoz gazı, EPA’ya (ABD Çevre Koruma Ajansı) göre 186 farklı kanserojen içeriyor. Aslında sigara dumanından daha fazla ama kokusuz olduğu için dikkatimizi çekmiyor. Uzun saatler trafikte yolculuk yaparken mesajlaşmak, video ve selfie çekimleri yapmak da trafik güvenliğini tehlikeye atıyor.
Ofislerde hareket etme imkanı da kısıtlı. Merdivenler kullanışsız, ofisler içerisinde yürümek imkansız. Ofislerin hareketi özendirecek şekilde tasarlanması, havalandırılması, aydınlatılması, ısıtılıp soğutulması ofiste çalışan kişilerin verimli olması için şart.
AÇIK OFİSLERDEKİ SORUNLAR NELER?
Penceresi olmayan plazalar konusuna ayrıca değinmek istiyorum. Bu ortamların insan sağlığı için birçok tehlike barındırdığı sık sık konuşulsa da çalışanlar bu durumu kanıksamış durumda belki de… Tekrar dile getirmek adına bu plazaların sağlığa olan etkisiyle ilgili neler söylersiniz?
Ofislerin penceresiz olmalarının en önemli nedeni ısıtılan veya soğutulan havanın filtrelenerek yeniden kullanılmasını sağlamaktır. Böylece ısıtma veya soğutma giderleri düşer. Solunan hava kalitesi düzenli olarak izlenmediği için yüksek karbondioksit oranı öğrenmeyi azaltırken, ofis cihazları, yer döşemeleri, mobilyalardan yayılan uçucu organik bileşikler, hastalık riskini arttırıyor. Klimaların filtrelerinin zamanında temizlenmemesi mikrop ve mantar üremesine yol açarak hastalıkların artışına yol açıyor.
Aydınlatma ise ayrı bir etken. Aşırı aydınlatma veya kişisel aydınlatmaya uygun olmayan açık ofis uygulamaları dikkat toplamada sorunlara yol açarken uygun olmayan aydınlatma performans düşüklerine yol açabiliyor. Penceresi olmayan, gün ışığına eşdeğer aydınlatılmayan ofislerde ise beynimiz uyanıklık moduna geçmediği için iş performansı düşüyor.
Açık ofis konsepti 1970’lerde ABD’de başladı. Bu tür ofislerin oluşma nedeni daha fazla performans sağlamak veya çalışanlar arasında işbirliğini arttırmak değil, o yıllardaki OPEC petrol ambargosu nedeni ile artan ofis ısıtma ve soğutma giderlerini azaltmak üzere bulunan bir çözümdü. Bu şekildeki ofisler daha ucuza ısıtılıp soğutulduğu için bu tasarım günümüzde de devam etmektedir. Ancak açık ofisler, gürültü oranını arttırarak dikkat dağınıklığına yol açıyor.
İnsan sağlığına uygun bir mimari düzenleme yapmak, şu an uygulanan stratejilerden daha pahalı bir yol mu? Bu konuda bir iyileştirmeye gitmek, insan sağlığına ve ekonomiye nasıl bir katkı sağlar? Bu katkıları gözler önüne seren çarpıcı ve bilimsel kesinlikte sonuçlar var mı elimizde?
Aslında şu an uygulanan yöntem pahalı. Çünkü ofislerde ana gider içinde çalışan personeldir. Ofis giderlerinin %90 ı personel maaşlarıdır. Hedef çalışan verimliliğini arttırmak olmalı iken, inşaat maliyetlerinde %10 azaltma yapmak uğruna çalışan verimliliğini düşürecek tasarımlar yapılarak çok daha büyük zarara yol açılıyor.
Otoparklar için alanlar ayrılıyor ama çalışanların dinlenmesi için gereken alanlar, yer olmadığı gerekçesi ile yapılmıyor.
Yeni yapılan binalar da içinde olmak üzere hiçbir binada beş yıl sonrasında ulaşımın gereklerine uygun ofis tasarımı yapılmıyor. Otomobillere çalışanlardan daha fazla önem verilen, insanı göz ardı eden bir tasarım söz konusu. Oysa çalışanların ofise gidiş gelişleri, araç paylaşımı veya coworking space (ortak çalışma alanları) kullanımları ile kolaylaştırılsa verimlilik artışı ucuza sağlanabilecekti.
Bunun yerine her çalışana bir araç vererek, o kişileri saatlerce trafikte, kirli havada yormaya dayalı çağ dışı ulaşım modelleri kullanılıyor.
Çalışanların yoruldukları zaman dinlenebilecekleri hatta uyuyabilecekleri alanların olmaması diğer bir sorun. Bunu çok konuşulan ama gerekenler yapılmadığı için bir türlü gerçekleştirilmeyen yaratıcılık, inovasyon beklentisinin de olmamasının sorunu.
Kısaca ergonomik, insan odaklı ofis ve okullar pahalı değil tam tersi hastalıkları azalttığı, verimi arttırdığı için ucuz tasarımlardır.
Hangi ülkeler çevre ve bina mimarisi, araç trafiği düzenlemeleri açısından sağlıklı yaşam ve çalışma koşullarının önemine odaklanıyor? Dünyadan yöneticilerin aldığı ve örnek gösterebileceğiniz politik önlemler var mı? Bu önlemlerin niteliğini ve sağlıkta alınan/hedeflenen sonuçlarını bizimle paylaşabilir misiniz?
Yanıtı basit! Tüm gelişmiş ülkeler şehirlerin sağlıklı olması için yoğun çaba gösteriyor. Bu, insan sağlığını koruyarak giderleri azaltmak için olduğu kadar yatırım çekmek amacı ile de yapılıyor. Çünkü bir şehrin sürdürülebilir alt yapıya sahip olması özellikle beyaz yakalıların ağırlıklı çalıştığı yatırımları da çekiyor. Buna en güzel örnek Silikon Vadisi’dir.
Paris, Stockholm, Seul, New York, Berlin, Kopenhag, Londra gibi şehirlerde;
Şehir içindeki motorlu araçların azaltılması ve hatta 10 yıllık bir süreçte tamamen kaldırılması,
Toplu ulaşıma entegre araç, bisiklet paylaşımları ve yürümeye uygun alt yapıların geliştirilmesi,
Şehir içindeki otoyolların kaldırılarak parklar haline getirilmesi,
Bina ve yollarda şarj üniteleri gibi otonom araçlar dönemine alt yapı hazırlıklarını yapılması,
Çalışanların araç paylaşım sitemi kullanmalarını özendirilmesi bir devlet politikası haline getiriliyor.
Çünkü hareketsizlik, kirli hava ve trafik kazaları ekonomiye büyük yük getirmektedir. Bunun çözümü, artan trafiğe ilave yollar yapmak ya da yol yapmak için ormanları kesmek değil, ulaşım modelini çağdaş hale getirmektir. Bu uygulamalar için harcanan para, sağlık giderlerinin azaltılması yanında şehirlerin çekiciliğini arttırdığı için gelirleri yükseltmektedir. İşe gitmek için otomobil kullanılması ise çalışanlar için gereksiz büyük masraftır. Otomobiller günün %90’ında park halinde bulunmaktadır.
Bu park alanları, yeşil alan haline getirilebilecek, binalar için daha efektif ve karlı amaçlar için kullanılabilecek alanlardır. Büyük şehirlerde otomobillere ayrılan alanlar kamusal alanların %20’sini bulmuştur. Bu sürdürülebilir bir şehircilikle bağdaşmadığı gibi insan sağlığına da zarar vermektedir. Sonuçları; sağlıklı bir toplum, yüksek vergi gelirleri ve azalan sağlık giderleri…
Doğal yaşamı ve insan sağlığını yok sayan yatırımlarla önemseyen yatırımları karşılaştırdığımızda, uzun vadeli kazançlar yerine kısa vadeli kazançlara odaklanıldığını görüyoruz. Sizce sağlığa ve ekonomik kazanca yönelik düşündüğümüzde, gerçek anlamda hangisi daha karlı? Bu konuda insanlar yeterince bilinçli mi? En önemlisi de bu konuları politik karşıtlıklara malzeme yapmak yerine, sağlık açısından ülkemizi ve hatta tüm dünyayı ilgilendiren bir konu olduğunun nasıl farkına varabileceğiz?
Bu duruma ‘present focus bias’ yani şimdiki zamana odaklı olmak diyoruz. Bu, davranış psikolojisinde çok yaygın kullanılan bir tanımdır. Sadece hükümetlerin politikalarında değil, annelerin çocuklarına davranışlarında bile bu davranış şekli çok yaygın. Bir annenin çocuğunu o an mutlu etmek için verdiği şekerin ileride onun kalp hastası veya diyabete yol açabileceğini düşünmeden sadece o anki mutluluğu düşünerek vermesi bu konuya çarpıcı örnektir.
Şehir planlamaları da benzer şekilde yapılmaktadır. O an oy getirecek, gelişmişlik gibi algılanacak ama uzun vadede çok büyük zararlara yol açacak projeler hiçbir denetim veya finans-ihtiyaç analizleri olmadan yapılmaktadır.
Sonuçlarını görüyoruz; kullanılmayan köprü ve yollara verilen milyonlarca dolar ve daha fazla tıkalı trafik. Bu konuda çözüm, siyasi değil mantıklı gerekçelerle plan yapılması ve zarar edip etmeyeceği önceden hesaplanmasıdır.
Çözüm konusunda bir diğer önemli etken; medyanın toplumu bilgilendirmesi ve bilinçlendirmesidir. Hava kirliliği, orman katliamlarının sağlık üzerindeki etkilerinin anlatılması sağlıklı bir çevre için çok önemlidir. Konunun ‘birkaç ağaç’ şeklinde aşağılanması kabul edilemez. Söz konusu olan 21. Yüzyılın en önemli halk sağlığı sorunudur.
Sağlıklı yaşam trendleri her geçen gün daha çok ilgi görüyor. Bu trend ekonomik yönelimleri etkiliyor ve doğal ve sağlıklı yaşamı daha masraflı bir hale getiriyor. Aynı zamanda da medyada her yönden sağlık önerileri bombardımanına maruz kalıyoruz. Peki sağlıklı yaşama olan ilgimiz gittikçe artıyorken, sizce bu ‘trend’ler bahsettiğimiz şehir yaşamı koşullarına yeterince yer veriyor mu? Yani düzenli beslenmek, iyi uyumak, spor yapmak gibi klasik öneriler, bu koşullar sağlanmadığında sağlıklı yaşam için yeterli bir etki yaratabilir mi? Örneğin çevre kirliliğinin bize sunduğu kirli gıdalarla düzenli beslenirsek, sağlıksız bir evde düzenli uyursak, beton kaplı ve sayısı gittikçe azalan, şehir trafiğinin içindeki parklarda (ya da spor salonlarına kapanarak) yürüyüş yaparsak yine de sağlıklı olabilir miyiz?
Sağlıklı yaşamın amaç olduğunu ve böyle bir trend olduğunu düşünmüyorum. Sağlıklı yaşam bir trend olsa, ormanlar otoyol yapmak için kesilirken, nükleer santraller tarım arazilerinin dibine yapılırken üç beş kişi değil çok daha fazla insan tepki gösterirdi. Sağlıklı yaşam, beslenme bir imaj aracı halinde. Bütün gün hareketsiz kalıp spor salonlarına gitmek veya farklı diyet listelerini izlemek sağlıklı yaşamak için yeterli değil.
Ne yazık ki bu konuda medya da sorunu asıl kaynağından uzaklaştırıp magazin konusu haline getirdi. Gazetelerde, ana akım medyada sağlık dendiğinde hep aynı konudan söz ediliyor. ‘Ne yiyelim, ne içelim?’ diye sorup duruyoruz. Sağlıklı yaşam bu kadar basit değil.
Öncelikle sağlıklı yaşam sadece beyaz yakalıların bir trendi gibi algılanmasından vazgeçilmeli. Asıl sağlıksız yaşam yürüyecek kaldırımalrı bile olmayan, kömür dumanı soluyan, toplu ulaşımda saatlerce kirli havalı araçlarda havasız ortamda mikrop soluyarak işe gidip gelen, çalışma saatlerine yetişmek için şehir dışına yakın bölgelerden saatler öncesinden yola çıkan insanların uyuması, sağlıklı beslenememesi ile devam eden çok önemli bir toplum sağlığı konusunu çözmek magazin bilgileri ile değil ancak ciddi devlet politikaları ile mümkündür.
Hava ve su kaynaklarındaki kirlilik oranı ülkemizde kırmızı alarm vereli bir hayli oldu. Kanserden, kalp hastalıklarına, depresyona, obeziteye, çocuklarda oluşan bilişsel problemlere kadar pek çok etkisi var bu sorunun. Türkiye açısından düşündüğümüzde sağlıklı bir gelecek için bireysel ve toplumsal olarak, bu tehlikelere karşı hangi önlemleri alabiliriz? Aynı zamanda şu an yöneticilerin acil olarak alması gereken önlemler nelerdir sizce?
Bu soruda bence diye yanıt vermek doğru olmaz çünkü bilimsel olarak kanıtlanmış yapılacaklar belli. Emisyonu azaltmak, bunun için de ulaşım ve enerji modelini değiştirmek, termik santraller yerine yenilenebilir enerji, otomobilli ulaşım yerine entegre ulaşım modeli gelmeli.
Hareket edilebilir ve akıllı şehirler olmalı, inşaatlar durmalı, beton yerine yeşil alana ihtiyacımız var. Yerleşim bölgelerinde yaşayan nüfusa göre yeşil alan planlanmalı. Burada önemli bir konu var; yeşil alan ile peyzaj sıklıkla karıştırılıyor. Yeşil alan kullanıma açık parklar demek; çiçek tarhları veya düzenlemeler değil. Otoyol kenarındaki peyzaj alanlarını yeşil alan sanıp buralara çocuk parkı yapan belediyeler var. Oysa otoyolların 500 metre yakınları çocuklar için yoğun oranda kanserojen taşır.
İşyerlerinde ve okullarda hava kalitesi denetlenmeli. Kışın hastalıkların artışının nedeni soğuktan çok kapalı alanlarda artan virüs ve bakteri miktarıdır. Ayrıca trafikte geçen zaman yüzünden geç saatte eve gitmek ve erken saatte çıkmak uykusuzluğa yol açtığından direnci düşürüyor, obeziteye yol açıyor ve hastalıklar artıyor.
Sürdürülebilir tarım, hayvancılık ve balıkçılık teşvik edilmeli; sağlıklı besin sübvanse edilmeli. Sağlıksız ve ucuz besin sağlık giderlerini arttırarak bütçeye önemli zarar vermekte.
Kısaca yaşadığımız şehirleri bir akvaryum gibi düşünürsek eğer, suyu temizleyen filtre ve oksijen pompası da ormanlar olur. Filtresiz ve pompasız bir akvaryumun içine koyulan süslerin ve verilen yemlerin o balıkları ölümden koruyamayacağı açık. Aynısı şehirler için de geçerli. Hareket edilemeyen, kirli havalı şehirlerde mucize diyetler ve spekülatif söylemler ile toplum sağlığını düzeltmek imkansız.
Ülkemizde şimdiye kadar, sağlık bakanlığının yıllık bütçe planlamasına ya da uygulanacak politikalara bu sorunlar ne kadar dahil edildi? Sağlıklı şehir hayatına dair yapılması gereken düzenlemelerin koruyucu sağlık hizmetleri kapsamına girmesi gerektiğini düşünüyor musunuz? Ve son olarak sizce bugün koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay yeterli mi ve doğru hizmetlere aktarılıyor mu?
Sağlık bakanlığı yanlış bir model yürütüyor. Ucuza hastalıklardan korumak yerine hastalığı oluştuktan sonra tedavi etmeye büyük bir bütçe ayırıyor. Bütçe görüşmelerinde söylendiğine göre koruyucu önlemler için ayrılan bütçe %5. Bu bütçe ile toplum sağlığı korunamaz. Sağlıklı beslenme sübvanse edilmeli. Çalışan nüfusun sağlıklı beslenmesi için gereken zaman ve fiyatlar sağlanmalı. Toplumun hareket etmesi sağlanmalı. Yeşil alanlar ve parkları süs olarak görmek büyük hata. Yeşil alanlar ve parklar en ucuz ve en yararlı sağlık yatırımlarıdır. Yapılan hesaplara göre 1 dolarlık yeşil alan sağlık giderlerinden 3 dolar azaltırken, çevre değerine yaptığı katma değer 11 dolardır. Hasta garantili, dev hastaneler tasarımları ve amaçları ile sağlık sorununun çözümü değildir.
Sağlıklı çevrenin çocuklar üzerindeki etkileri nelerdir?
Yaşanan çevre en fazla çocukları etkiler. Bu etki daha çocuk doğmadan önce başlar; annesi rahatça yürüyüş yapabilen, temiz havalı bir çevrede olması gelişme süresindeki embriyo üzerinde etkilidir.
Doğum sonrasında oyun çağı öncesi bebek arabasında gezdirilirken temiz bir ortamda olması kanserojen egzoz gazının solunmaması açısından önemlidir.
Oyun çağında ise her beyin gelişimi açısından çocuğun hareketi çok önemlidir, bu dönemde hareketli çocuklarda daha fazla gelişen sinaptik bağlantılar çocuğun zeka gelişiminde olumlu etkiler yapar.
Okul döneminde her gün bir saat fiziksel aktivite yapan çocukların okul başarıları yapmayanlara göre %30 artış gösterir.
Yaramaz dediğimiz birçok çocuğun aslında tek probleminin yapması gereken fiziksel aktiviteyi yapamadığı için böyle tanımlandığı bilinmektedir.
Yaşlılar için yaşanan çevrenin önemi nelerdir?
Sadece yaşlılar değil hamileler, engelliler için de temiz ve yürünebilir çevre, sağlıklı çocuklar, dengesi iyi, düşme riski azalmış yaşlılar ve toplamda sağlıklı toplum demektir. Bir şehirde yaşayan kişileri günde 1 km yürütmeyi başarırsanız eğer toplumda obezite %5 azalacaktır. İnsan organizması hareket edebilmek için yapılmıştır. Her ne sebeple olursa olsun hareket edemeyen toplumda önlenebilir hastalıklar artacaktır. Sağlıklı bir çevre-okul-işyeri toplumun sağlıklı ve daha sosyal olmasını sağlayan en önemli etkendir. Sağlıklı ve sosyal bir toplum ise birbirini seven-sosyal ilişkiler kuran ve zengin bir toplum olmaya başlamış demektir.
ALP SİRMAN KİMDİR?
Dr. Alp Sirman da bir hekim olarak en çok bu konuya odaklanıyor. Dr. Sirman, yaşadığımız evlerin, çalıştığımız ortamların sağlıklı ve kullanışlı olması konusuna neden özellikle eğildiğini yaşadığı bir hikaye ile anlatıyor;
“Acil çağrı ile gittiğimiz bir evde, düşerek ağır yaralanan bir hastayı tasarım hatası nedeniyle asansöre sedye sığmamamış, merdivenlerde yeterli yer olmaması sonucu kucağımızda taşımak zorunda kalmıştık. Bu da bize bir hayli zaman kaybettirmişti. Beni çok etkileyen olaydan sonra, bu tip durumların önlenmesi için çalışmalar yapmaya başladım.
Bu konuda zaman zaman bir araya geldiğimiz mimarlık öğrencileri/ mimarlar ve farklı mesleklerden nden oluşan Archtivists adında bir çalışma grubu oluşturdum.
Erişilebilir tasarım, okullarda ve işyerlerinde tasarım performans ilişkisi, insan odaklı şehirler ve yeşil alanların sağlık önemi, çağdaş ulaşım modelleri, obezite ve şehir ilişkisi, elektrikli ve otonom araçların sağlık ve mimarlık etkileri konusunda eğitimler verdim, yazılar yazdım, konuşmalar ve video yayınları yaptım. Çok önemli bulduğum ama ne yazık ki gözden kaçan bu konuları içeren bir kitap yazmaktayım.
Kaynak: Sozcu.com.tr - Eser Akgül
AKILLI BİNAM
Ne yemeliyim, ne içmeliyim, kaç adım atmalıyım, ne yersem zayıflarım, ne yersem kanserden korunurum? Bütün bu soruları sorarken önemli bir noktayı kaçırıyoruz; yaşadığımız şehir sağlıklı mı ki? Fotoğrafta görülen bu şehrin yani İstanbul'un; çocuklarımızı daha anne karnından okul çağına kadar sağlıksız bir çevrede büyütmemize sebep olduğunun, trafiğinin sadece zaman kaybı değil de hem obezite hem de stres kaynağı olduğunun, evimizin çok uzağındaki işyerimize giderken sirkadiyen ritmimizi bozduğunun, yeşili az, grisi çok olan bu şehrin depresyonu tetiklediğinin farkında mıyız? Peki bu sorunları ortadan kaldırmak için neler yapmalıyız? Sağlıklı bir şehir nasıl inşa edilmeli?
Sağlıklı bir yaşam tasarlarken, neyi dışarıda bırakabilirsiniz ki? Tükettiğimiz gıdalar, hareketli bir yaşam, stresi azaltan aktiviteler, kaliteli bir uyku… Peki sağlıklı yaşam kurallarını uyguladığımız ortamımız yeterince sağlıklı mı? Bu nedenle yaşadığımız ortam, çevre, şehir aslında bu tasarımın en önemli parçasını oluşturuyor diyebiliriz. Çünkü ancak böyle bir ortamda temiz bir nefes alabiliriz, temiz gıdalar tüketebiliriz, sağlıklı çocuklar yetiştirebiliriz, verimli bir şekilde çalışabiliriz, ekonomimizi güçlendirebiliriz. Ne yazık ki bizim gibi ülkelerin bu yolda atması gereken çok adımı var. Bugün tarım arazilerini tehdit eden HES’leri, termik santralleri, nükleer santral projesini, şehirlerdeki yeşil alanların gittikçe daha çok azaldığını tartışırken sadece ileri doğru değil birçok konuda geri adım atmamız gerektiği aşikar.
Konu ile ilgili sorularımızı cevaplayan Dr. Alp Sirman, sağlıklı şehir yaşamının ayrıntılı bir tasarımını ve bunun bireysel ve toplumsal gelişimde ne kadar önemli bir yerde olduğunusozcu.com.tr okuyucuları için anlattı.
“SAĞLIKSIZ BİR ŞEHİR, SİRKADİYEN RİTMİ BOZUYOR”
Yaşadığımız ve çalıştığımız binaların hangi mevcut özellikleri sağlığımızı tehdit ediyor? Bu koşullarda hangi sağlık sorunlarıyla karşı karşıyayız?
Çalıştığımız veya öğrenim gördüğümüz binaların sağlığımızı tehdit eden yönleri, bulundukları konumların yanlış olması ile başlıyor. Birçok okul ve işyeri, oturulan bölgelerin oldukça uzağında ve bu durum işe ya da okula gitmek için oldukça erken saatlerde yola çıkılmasını gerektiriyor. Erken uyanma ve yetişme telaşı nedeni ile acele ederek kahvaltı etmek zorunda olmak, sirkadiyen ritme uygun değil. Bu şekilde geçen bir yaşam, stres düzeyinin artışı ve obezitenin de nedenlerinden.
Trafikte saatlerce hareketsiz kalmak ve trafikte stres yaşayarak işe gelmek, öğrenme ve iş üretme kapasitesinin azalmasına yol açıyor. Trafikte solunan egzoz gazı, EPA’ya (ABD Çevre Koruma Ajansı) göre 186 farklı kanserojen içeriyor. Aslında sigara dumanından daha fazla ama kokusuz olduğu için dikkatimizi çekmiyor. Uzun saatler trafikte yolculuk yaparken mesajlaşmak, video ve selfie çekimleri yapmak da trafik güvenliğini tehlikeye atıyor.
Ofislerde hareket etme imkanı da kısıtlı. Merdivenler kullanışsız, ofisler içerisinde yürümek imkansız. Ofislerin hareketi özendirecek şekilde tasarlanması, havalandırılması, aydınlatılması, ısıtılıp soğutulması ofiste çalışan kişilerin verimli olması için şart.
AÇIK OFİSLERDEKİ SORUNLAR NELER?
Penceresi olmayan plazalar konusuna ayrıca değinmek istiyorum. Bu ortamların insan sağlığı için birçok tehlike barındırdığı sık sık konuşulsa da çalışanlar bu durumu kanıksamış durumda belki de… Tekrar dile getirmek adına bu plazaların sağlığa olan etkisiyle ilgili neler söylersiniz?
Ofislerin penceresiz olmalarının en önemli nedeni ısıtılan veya soğutulan havanın filtrelenerek yeniden kullanılmasını sağlamaktır. Böylece ısıtma veya soğutma giderleri düşer. Solunan hava kalitesi düzenli olarak izlenmediği için yüksek karbondioksit oranı öğrenmeyi azaltırken, ofis cihazları, yer döşemeleri, mobilyalardan yayılan uçucu organik bileşikler, hastalık riskini arttırıyor. Klimaların filtrelerinin zamanında temizlenmemesi mikrop ve mantar üremesine yol açarak hastalıkların artışına yol açıyor.
Aydınlatma ise ayrı bir etken. Aşırı aydınlatma veya kişisel aydınlatmaya uygun olmayan açık ofis uygulamaları dikkat toplamada sorunlara yol açarken uygun olmayan aydınlatma performans düşüklerine yol açabiliyor. Penceresi olmayan, gün ışığına eşdeğer aydınlatılmayan ofislerde ise beynimiz uyanıklık moduna geçmediği için iş performansı düşüyor.
Açık ofis konsepti 1970’lerde ABD’de başladı. Bu tür ofislerin oluşma nedeni daha fazla performans sağlamak veya çalışanlar arasında işbirliğini arttırmak değil, o yıllardaki OPEC petrol ambargosu nedeni ile artan ofis ısıtma ve soğutma giderlerini azaltmak üzere bulunan bir çözümdü. Bu şekildeki ofisler daha ucuza ısıtılıp soğutulduğu için bu tasarım günümüzde de devam etmektedir. Ancak açık ofisler, gürültü oranını arttırarak dikkat dağınıklığına yol açıyor.
İnsan sağlığına uygun bir mimari düzenleme yapmak, şu an uygulanan stratejilerden daha pahalı bir yol mu? Bu konuda bir iyileştirmeye gitmek, insan sağlığına ve ekonomiye nasıl bir katkı sağlar? Bu katkıları gözler önüne seren çarpıcı ve bilimsel kesinlikte sonuçlar var mı elimizde?
Aslında şu an uygulanan yöntem pahalı. Çünkü ofislerde ana gider içinde çalışan personeldir. Ofis giderlerinin %90 ı personel maaşlarıdır. Hedef çalışan verimliliğini arttırmak olmalı iken, inşaat maliyetlerinde %10 azaltma yapmak uğruna çalışan verimliliğini düşürecek tasarımlar yapılarak çok daha büyük zarara yol açılıyor.
Otoparklar için alanlar ayrılıyor ama çalışanların dinlenmesi için gereken alanlar, yer olmadığı gerekçesi ile yapılmıyor.
Yeni yapılan binalar da içinde olmak üzere hiçbir binada beş yıl sonrasında ulaşımın gereklerine uygun ofis tasarımı yapılmıyor. Otomobillere çalışanlardan daha fazla önem verilen, insanı göz ardı eden bir tasarım söz konusu. Oysa çalışanların ofise gidiş gelişleri, araç paylaşımı veya coworking space (ortak çalışma alanları) kullanımları ile kolaylaştırılsa verimlilik artışı ucuza sağlanabilecekti.
Bunun yerine her çalışana bir araç vererek, o kişileri saatlerce trafikte, kirli havada yormaya dayalı çağ dışı ulaşım modelleri kullanılıyor.
Çalışanların yoruldukları zaman dinlenebilecekleri hatta uyuyabilecekleri alanların olmaması diğer bir sorun. Bunu çok konuşulan ama gerekenler yapılmadığı için bir türlü gerçekleştirilmeyen yaratıcılık, inovasyon beklentisinin de olmamasının sorunu.
Kısaca ergonomik, insan odaklı ofis ve okullar pahalı değil tam tersi hastalıkları azalttığı, verimi arttırdığı için ucuz tasarımlardır.
Hangi ülkeler çevre ve bina mimarisi, araç trafiği düzenlemeleri açısından sağlıklı yaşam ve çalışma koşullarının önemine odaklanıyor? Dünyadan yöneticilerin aldığı ve örnek gösterebileceğiniz politik önlemler var mı? Bu önlemlerin niteliğini ve sağlıkta alınan/hedeflenen sonuçlarını bizimle paylaşabilir misiniz?
Yanıtı basit! Tüm gelişmiş ülkeler şehirlerin sağlıklı olması için yoğun çaba gösteriyor. Bu, insan sağlığını koruyarak giderleri azaltmak için olduğu kadar yatırım çekmek amacı ile de yapılıyor. Çünkü bir şehrin sürdürülebilir alt yapıya sahip olması özellikle beyaz yakalıların ağırlıklı çalıştığı yatırımları da çekiyor. Buna en güzel örnek Silikon Vadisi’dir.
Paris, Stockholm, Seul, New York, Berlin, Kopenhag, Londra gibi şehirlerde;
Şehir içindeki motorlu araçların azaltılması ve hatta 10 yıllık bir süreçte tamamen kaldırılması,
Toplu ulaşıma entegre araç, bisiklet paylaşımları ve yürümeye uygun alt yapıların geliştirilmesi,
Şehir içindeki otoyolların kaldırılarak parklar haline getirilmesi,
Bina ve yollarda şarj üniteleri gibi otonom araçlar dönemine alt yapı hazırlıklarını yapılması,
Çalışanların araç paylaşım sitemi kullanmalarını özendirilmesi bir devlet politikası haline getiriliyor.
Çünkü hareketsizlik, kirli hava ve trafik kazaları ekonomiye büyük yük getirmektedir. Bunun çözümü, artan trafiğe ilave yollar yapmak ya da yol yapmak için ormanları kesmek değil, ulaşım modelini çağdaş hale getirmektir. Bu uygulamalar için harcanan para, sağlık giderlerinin azaltılması yanında şehirlerin çekiciliğini arttırdığı için gelirleri yükseltmektedir. İşe gitmek için otomobil kullanılması ise çalışanlar için gereksiz büyük masraftır. Otomobiller günün %90’ında park halinde bulunmaktadır.
Bu park alanları, yeşil alan haline getirilebilecek, binalar için daha efektif ve karlı amaçlar için kullanılabilecek alanlardır. Büyük şehirlerde otomobillere ayrılan alanlar kamusal alanların %20’sini bulmuştur. Bu sürdürülebilir bir şehircilikle bağdaşmadığı gibi insan sağlığına da zarar vermektedir. Sonuçları; sağlıklı bir toplum, yüksek vergi gelirleri ve azalan sağlık giderleri…
Doğal yaşamı ve insan sağlığını yok sayan yatırımlarla önemseyen yatırımları karşılaştırdığımızda, uzun vadeli kazançlar yerine kısa vadeli kazançlara odaklanıldığını görüyoruz. Sizce sağlığa ve ekonomik kazanca yönelik düşündüğümüzde, gerçek anlamda hangisi daha karlı? Bu konuda insanlar yeterince bilinçli mi? En önemlisi de bu konuları politik karşıtlıklara malzeme yapmak yerine, sağlık açısından ülkemizi ve hatta tüm dünyayı ilgilendiren bir konu olduğunun nasıl farkına varabileceğiz?
Bu duruma ‘present focus bias’ yani şimdiki zamana odaklı olmak diyoruz. Bu, davranış psikolojisinde çok yaygın kullanılan bir tanımdır. Sadece hükümetlerin politikalarında değil, annelerin çocuklarına davranışlarında bile bu davranış şekli çok yaygın. Bir annenin çocuğunu o an mutlu etmek için verdiği şekerin ileride onun kalp hastası veya diyabete yol açabileceğini düşünmeden sadece o anki mutluluğu düşünerek vermesi bu konuya çarpıcı örnektir.
Şehir planlamaları da benzer şekilde yapılmaktadır. O an oy getirecek, gelişmişlik gibi algılanacak ama uzun vadede çok büyük zararlara yol açacak projeler hiçbir denetim veya finans-ihtiyaç analizleri olmadan yapılmaktadır.
Sonuçlarını görüyoruz; kullanılmayan köprü ve yollara verilen milyonlarca dolar ve daha fazla tıkalı trafik. Bu konuda çözüm, siyasi değil mantıklı gerekçelerle plan yapılması ve zarar edip etmeyeceği önceden hesaplanmasıdır.
Çözüm konusunda bir diğer önemli etken; medyanın toplumu bilgilendirmesi ve bilinçlendirmesidir. Hava kirliliği, orman katliamlarının sağlık üzerindeki etkilerinin anlatılması sağlıklı bir çevre için çok önemlidir. Konunun ‘birkaç ağaç’ şeklinde aşağılanması kabul edilemez. Söz konusu olan 21. Yüzyılın en önemli halk sağlığı sorunudur.
Sağlıklı yaşam trendleri her geçen gün daha çok ilgi görüyor. Bu trend ekonomik yönelimleri etkiliyor ve doğal ve sağlıklı yaşamı daha masraflı bir hale getiriyor. Aynı zamanda da medyada her yönden sağlık önerileri bombardımanına maruz kalıyoruz. Peki sağlıklı yaşama olan ilgimiz gittikçe artıyorken, sizce bu ‘trend’ler bahsettiğimiz şehir yaşamı koşullarına yeterince yer veriyor mu? Yani düzenli beslenmek, iyi uyumak, spor yapmak gibi klasik öneriler, bu koşullar sağlanmadığında sağlıklı yaşam için yeterli bir etki yaratabilir mi? Örneğin çevre kirliliğinin bize sunduğu kirli gıdalarla düzenli beslenirsek, sağlıksız bir evde düzenli uyursak, beton kaplı ve sayısı gittikçe azalan, şehir trafiğinin içindeki parklarda (ya da spor salonlarına kapanarak) yürüyüş yaparsak yine de sağlıklı olabilir miyiz?
Sağlıklı yaşamın amaç olduğunu ve böyle bir trend olduğunu düşünmüyorum. Sağlıklı yaşam bir trend olsa, ormanlar otoyol yapmak için kesilirken, nükleer santraller tarım arazilerinin dibine yapılırken üç beş kişi değil çok daha fazla insan tepki gösterirdi. Sağlıklı yaşam, beslenme bir imaj aracı halinde. Bütün gün hareketsiz kalıp spor salonlarına gitmek veya farklı diyet listelerini izlemek sağlıklı yaşamak için yeterli değil.
Ne yazık ki bu konuda medya da sorunu asıl kaynağından uzaklaştırıp magazin konusu haline getirdi. Gazetelerde, ana akım medyada sağlık dendiğinde hep aynı konudan söz ediliyor. ‘Ne yiyelim, ne içelim?’ diye sorup duruyoruz. Sağlıklı yaşam bu kadar basit değil.
Öncelikle sağlıklı yaşam sadece beyaz yakalıların bir trendi gibi algılanmasından vazgeçilmeli. Asıl sağlıksız yaşam yürüyecek kaldırımalrı bile olmayan, kömür dumanı soluyan, toplu ulaşımda saatlerce kirli havalı araçlarda havasız ortamda mikrop soluyarak işe gidip gelen, çalışma saatlerine yetişmek için şehir dışına yakın bölgelerden saatler öncesinden yola çıkan insanların uyuması, sağlıklı beslenememesi ile devam eden çok önemli bir toplum sağlığı konusunu çözmek magazin bilgileri ile değil ancak ciddi devlet politikaları ile mümkündür.
Hava ve su kaynaklarındaki kirlilik oranı ülkemizde kırmızı alarm vereli bir hayli oldu. Kanserden, kalp hastalıklarına, depresyona, obeziteye, çocuklarda oluşan bilişsel problemlere kadar pek çok etkisi var bu sorunun. Türkiye açısından düşündüğümüzde sağlıklı bir gelecek için bireysel ve toplumsal olarak, bu tehlikelere karşı hangi önlemleri alabiliriz? Aynı zamanda şu an yöneticilerin acil olarak alması gereken önlemler nelerdir sizce?
Bu soruda bence diye yanıt vermek doğru olmaz çünkü bilimsel olarak kanıtlanmış yapılacaklar belli. Emisyonu azaltmak, bunun için de ulaşım ve enerji modelini değiştirmek, termik santraller yerine yenilenebilir enerji, otomobilli ulaşım yerine entegre ulaşım modeli gelmeli.
Hareket edilebilir ve akıllı şehirler olmalı, inşaatlar durmalı, beton yerine yeşil alana ihtiyacımız var. Yerleşim bölgelerinde yaşayan nüfusa göre yeşil alan planlanmalı. Burada önemli bir konu var; yeşil alan ile peyzaj sıklıkla karıştırılıyor. Yeşil alan kullanıma açık parklar demek; çiçek tarhları veya düzenlemeler değil. Otoyol kenarındaki peyzaj alanlarını yeşil alan sanıp buralara çocuk parkı yapan belediyeler var. Oysa otoyolların 500 metre yakınları çocuklar için yoğun oranda kanserojen taşır.
İşyerlerinde ve okullarda hava kalitesi denetlenmeli. Kışın hastalıkların artışının nedeni soğuktan çok kapalı alanlarda artan virüs ve bakteri miktarıdır. Ayrıca trafikte geçen zaman yüzünden geç saatte eve gitmek ve erken saatte çıkmak uykusuzluğa yol açtığından direnci düşürüyor, obeziteye yol açıyor ve hastalıklar artıyor.
Sürdürülebilir tarım, hayvancılık ve balıkçılık teşvik edilmeli; sağlıklı besin sübvanse edilmeli. Sağlıksız ve ucuz besin sağlık giderlerini arttırarak bütçeye önemli zarar vermekte.
Kısaca yaşadığımız şehirleri bir akvaryum gibi düşünürsek eğer, suyu temizleyen filtre ve oksijen pompası da ormanlar olur. Filtresiz ve pompasız bir akvaryumun içine koyulan süslerin ve verilen yemlerin o balıkları ölümden koruyamayacağı açık. Aynısı şehirler için de geçerli. Hareket edilemeyen, kirli havalı şehirlerde mucize diyetler ve spekülatif söylemler ile toplum sağlığını düzeltmek imkansız.
Ülkemizde şimdiye kadar, sağlık bakanlığının yıllık bütçe planlamasına ya da uygulanacak politikalara bu sorunlar ne kadar dahil edildi? Sağlıklı şehir hayatına dair yapılması gereken düzenlemelerin koruyucu sağlık hizmetleri kapsamına girmesi gerektiğini düşünüyor musunuz? Ve son olarak sizce bugün koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay yeterli mi ve doğru hizmetlere aktarılıyor mu?
Sağlık bakanlığı yanlış bir model yürütüyor. Ucuza hastalıklardan korumak yerine hastalığı oluştuktan sonra tedavi etmeye büyük bir bütçe ayırıyor. Bütçe görüşmelerinde söylendiğine göre koruyucu önlemler için ayrılan bütçe %5. Bu bütçe ile toplum sağlığı korunamaz. Sağlıklı beslenme sübvanse edilmeli. Çalışan nüfusun sağlıklı beslenmesi için gereken zaman ve fiyatlar sağlanmalı. Toplumun hareket etmesi sağlanmalı. Yeşil alanlar ve parkları süs olarak görmek büyük hata. Yeşil alanlar ve parklar en ucuz ve en yararlı sağlık yatırımlarıdır. Yapılan hesaplara göre 1 dolarlık yeşil alan sağlık giderlerinden 3 dolar azaltırken, çevre değerine yaptığı katma değer 11 dolardır. Hasta garantili, dev hastaneler tasarımları ve amaçları ile sağlık sorununun çözümü değildir.
Sağlıklı çevrenin çocuklar üzerindeki etkileri nelerdir?
Yaşanan çevre en fazla çocukları etkiler. Bu etki daha çocuk doğmadan önce başlar; annesi rahatça yürüyüş yapabilen, temiz havalı bir çevrede olması gelişme süresindeki embriyo üzerinde etkilidir.
Doğum sonrasında oyun çağı öncesi bebek arabasında gezdirilirken temiz bir ortamda olması kanserojen egzoz gazının solunmaması açısından önemlidir.
Oyun çağında ise her beyin gelişimi açısından çocuğun hareketi çok önemlidir, bu dönemde hareketli çocuklarda daha fazla gelişen sinaptik bağlantılar çocuğun zeka gelişiminde olumlu etkiler yapar.
Okul döneminde her gün bir saat fiziksel aktivite yapan çocukların okul başarıları yapmayanlara göre %30 artış gösterir.
Yaramaz dediğimiz birçok çocuğun aslında tek probleminin yapması gereken fiziksel aktiviteyi yapamadığı için böyle tanımlandığı bilinmektedir.
Yaşlılar için yaşanan çevrenin önemi nelerdir?
Sadece yaşlılar değil hamileler, engelliler için de temiz ve yürünebilir çevre, sağlıklı çocuklar, dengesi iyi, düşme riski azalmış yaşlılar ve toplamda sağlıklı toplum demektir. Bir şehirde yaşayan kişileri günde 1 km yürütmeyi başarırsanız eğer toplumda obezite %5 azalacaktır. İnsan organizması hareket edebilmek için yapılmıştır. Her ne sebeple olursa olsun hareket edemeyen toplumda önlenebilir hastalıklar artacaktır. Sağlıklı bir çevre-okul-işyeri toplumun sağlıklı ve daha sosyal olmasını sağlayan en önemli etkendir. Sağlıklı ve sosyal bir toplum ise birbirini seven-sosyal ilişkiler kuran ve zengin bir toplum olmaya başlamış demektir.
ALP SİRMAN KİMDİR?
Dr. Alp Sirman da bir hekim olarak en çok bu konuya odaklanıyor. Dr. Sirman, yaşadığımız evlerin, çalıştığımız ortamların sağlıklı ve kullanışlı olması konusuna neden özellikle eğildiğini yaşadığı bir hikaye ile anlatıyor;
“Acil çağrı ile gittiğimiz bir evde, düşerek ağır yaralanan bir hastayı tasarım hatası nedeniyle asansöre sedye sığmamamış, merdivenlerde yeterli yer olmaması sonucu kucağımızda taşımak zorunda kalmıştık. Bu da bize bir hayli zaman kaybettirmişti. Beni çok etkileyen olaydan sonra, bu tip durumların önlenmesi için çalışmalar yapmaya başladım.
Bu konuda zaman zaman bir araya geldiğimiz mimarlık öğrencileri/ mimarlar ve farklı mesleklerden nden oluşan Archtivists adında bir çalışma grubu oluşturdum.
Erişilebilir tasarım, okullarda ve işyerlerinde tasarım performans ilişkisi, insan odaklı şehirler ve yeşil alanların sağlık önemi, çağdaş ulaşım modelleri, obezite ve şehir ilişkisi, elektrikli ve otonom araçların sağlık ve mimarlık etkileri konusunda eğitimler verdim, yazılar yazdım, konuşmalar ve video yayınları yaptım. Çok önemli bulduğum ama ne yazık ki gözden kaçan bu konuları içeren bir kitap yazmaktayım.
Kaynak: Sozcu.com.tr - Eser Akgül
AKILLI BİNAM
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.