Yapı Endüstri Merkezi (YEM) tarafından düzenlenen Konut Konferansı 2016’da “Konut Sahibi Olmak Ya Da Ol(a)mamak?” sorusuna cevap aranırken, benim dikkatimi en çok “Herkesin Hayali: Erişilebilir Konut” adlı alt başlık çekti (bkz. Konut Konferansı 2016 / YEM).
Ülkemizde ne yazık ki fiyatlar çok yüksek seyrettiğinden, erişilebilir konut denildiğinde ilk akla gelen maddi açıdan uygun şartlardaki bir konut geliyor. Oysa kastedilen “herkes için konut”, yani toplumun tüm fertleri için uygun tasarlanmış konutlar. Erişilebilirlik kavramı bu anlamda şöyle özetlenmektedir: “Herhangi bir yetersizliği olan kişi, erişilebilirliği olan mekânda engelli değildir. Sağlam bir kişi, erişilebilirliği olmayan bir mekânda engellidir.” (bkz. Herkes İçin Tasarım)
İstanbul Kültür Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Evren Burak Enginöz moderatörlüğünde, Engelsiz Hayat Dayanışma Derneği Başkanı Adem Kuyumcu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü Peyzaj Mimarı Gamze Feyzioğlu ve Evrenol Mimarlık Kurucu Ortağı Mehpare Evrenol’un konuşmacı olarak katıldığı oturumda, aşağıdaki sorular masaya yatırıldı:
İnşaat sektörünün konut satış ve pazarlama stratejisinde engelsiz/erişilebilir konut ve yaşam çevresi kavramına bakışı nedir? İnşaat sektörünün engelliler için konut ve yaşam çevresi üretmesi nasıl teşvik edilebilir? İnşaat sektörü, mimarlar, kullanıcılar engelsiz/erişilebilir konut ve yaşam çevresi dendiğinde ne anlıyor? Türkiye'de engelliler konut alırken hangi zorluklarla karşılaşıyor? Mimarlar projelerinde imar yasa ve yönetmeliklere uyarken, neden engelsiz tasarım ile ilgili yasa ve yönetmeliklere uyma zorunluluğu hmiyorlar? Engelsiz tasarım ile ilgili mevcut yasa ve yönetmeliklerin neden yaptırım gücü yok? Ya da neden denetim mekanizması yetersiz kalıyor? Mesleki eğitimde engelsiz konut tasarımı hangi bağlamda ele alınıyor? Ya da ele alınamıyor? Kentsel dönüşüm, kentlerimizin erişilebilir olması için bir fırsat olamaz mı?
En son sorudan başlayacak olursak, bir mimar olarak kentsel dönüşüm denildiğinde engelliler için erişilebilir konut ve yaşam çevresi konusunun aklıma gelmediğini itiraf etmeliyim. Bunun böyle olmasının bir nedeni, konut konferansının içeriğinden de anlaşılacağı üzere, kentsel dönüşümün kendi içinde halen çok tartışılan bir kavram olmasındandır. İkinci nedeni ise, yenilenmiş düzenli kentsel bir çevrede “herkesin” mutlu yaşayacağı varsayımıdır. Geniş daireleri, yeterli park yerleri ve asansörleri ve de düzenli yeşil alanlarıyla zaten herkesin her yere rahatça ulaşabildiği yanılgısıdır.
Evet, bu bir yanılgıdır. Birincisi, kentsel dönüşüm yukarda saydığım olumlu özellikleri otomatikman içeren bir süreç değildir. İkincisi, bunları içerecek olması bile, engellikler için erişilebilir olması anlamına gelmemektedir. Tam aksine, tüm bu ana kavramların engelsiz/erişilebilir olma adına, temelden ele alınması ve ona göre tasarlanması gerekmektedir. Bu da en basit şekliyle engelliler konusunda bilinçlenmiş olmayı gerekmektedir ki, dünkü toplantıya kadar kendi adıma bunun böyle olduğunu söyleyemem.
Galiba bunun engelli kavramına genel bakış açımızla da bir ilgisi var. Engelli demek bizim için hala acınası ve saklanılası bir durum anlamına geliyor. Toplumun aynası olan dizilerimizde de, ya engelliye bakan zavallı acınası fakirler ya da onu para akıtarak saray yavrusundaki lüks duvarlar arasında gizleyen kahrolmuş zenginler söz konusu. Oysa engelli demek bizdeki genel anlamıyla varsayıldığı gibi sadece engelli/sakat/özürlü veya hastaları değil, çocukları, küçük çocuklu aileleri ve yaşlıları da kapsamaktadır. Bu durumda hepimiz yaşamımızın bir evresinde engeller ve erişilmezlikle karşılaşmaktayız.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gelişmiş ülkelerde nüfusun 10’unun, gelişmekte olan ülkelerde ise nüfusun 12’sinin engelli olduğunu kabul etmektedir. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 2003 yılında yapmış olduğu araştırmalara göre de ülkemiz nüfusunun 12’si engelli kişilerden oluşmaktadır. Onlara bakan aile fertlerini ve yukarıda saydığım diğer grupları da katacak olursak, toplumun neredeyse yarısının erişilebilir mekân ve yaşam alanlarına ihtiyaç duyduğu ortadadır.
Ancak kentsel dönüşüm de dâhil, tüm plan, proje ve yapılarımız yüzde yüz engelsiz fertlere göre gerçekleşmektedir. Bu konudaki duyarlı ve olumlu örnekler çoğunlukla kamu yapıları ve alanları ya da birkaç özel yapı örneği ile sınırlı kalmaktadır. İyi niyetle noktasal olarak uygulanan özel asansör, rampa veya ıslak mekân çözümleri de, genel bir engelsiz/erişilebilir ulaşım ağının noksanlığı nedeniyle çoğunlukla atıl durmaktadır. Özetle, hem genel toplum yargısı hem de yapısal eksikler nedeniyle engellilerin sosyal hayatı karışması çok zordur ülkemizde. Beraber yaşamasını bilmediğimiz için de, onları bir şekilde yok saymaya alışmışız.
Belki de bu yüzden, mimarlar projelerinde imar yasa ve yönetmeliklere uyarken, neden engelsiz tasarım ile ilgili yasa ve yönetmeliklere uyma zorunluluğu hmiyorlar sorusu gündeme gelmektedir. Mimarları dolaysıyla da inşaat sektörünü engelliler için doğru konut ve yaşam alanları üretmeye yönlendirmek için, öncellikle bilinç seviyesinin yükseltilmesi gerekiyor. Bunun en kestirme yolu da, hem işlev hem de estetik olarak başarılı örnekler sunmaktan geçiyor.
Dünkü konferansı dinlerken, aklıma otoparklar geldi. Otoparklar da erişebilme konusunda hepimizin sıkıntı yaşadığı bir kavramdır. Bunun böyle olmasının nedeni de, otopark yapılarının çoğunlukla dikdörtgen park yerleri ve onlara bağlanan araç yollarının basit kombinasyonu olarak görülmesi ve ona göre eksik tasarlanmasındandır. Oysa Otopark Tasarımı adlı kitapta, özellikle de proje bölümündeki birbirinden ilginç, estetik ve teknik düzeyi yüksek otopark örnekleriyle, tasarım açısından başarılı oldukları kadar işlevsel açıdan da tatmin edici örnekler sunulmaktadır (bkz. Otopark Tasarımı). Bu kitabın amacı da buna giden yolu başta mimarlar, mühendisler, trafik planlamacıları olmak üzere, otoparkların yapımında yer alan yapı sahipleri, proje geliştiricileri, yatırımcılar, kentsel ve yerel politikacılar gibi tüm katılımcılara en iyi şekilde tanıtmak ve onlara bu konuda ışık tutan bir yapım ve tasarım rehberi sunmaktır.
Sonuçta bu kitap bu beklentiye cevap verdi ve en çok akademik alanda rağbet görerek, özellikle de mimarların sıkça başvurduğu bir kaynak haline geldi. Olması gereken alandaki bilinçlenmeyi yükseltti.
Kitabın orijinalini basan DOM publishers, Almanya’da mimarlık alanındaki uzman yayınlarıyla tanınmaktadır. Bunların içinde yer alan Engelsiz Mimarlık adlı kitap da bunlardan birisidir (bkz. Barrierefreie Architektur).
Kitabın tanıtımı ilginç saptamalar içeriyor:
Engelliler için estetik kaygı taşıyan yapıların inşa edilmesi. Engelsiz tasarım, geniş kapılar ve alçak ışık düğmelerinden fazlası demektir. Engelsiz olma, bağımsız ve özgür bir yaşam sürdürebilme, mobil olabilme ve bütün yaş ve toplum kesimleriyle beraber yaşayabilme anlamına gelmektedir. Açıklayıcı metin, resim, plan ve grafikler eşliğinde 50 güncel proje tanıtılmaktadır. Modern bir tasarım dili yardımıyla, insanı merkezine alan çağdaş mekan ve yaşam alanların nasıl oluşturulduğu gösterilmektedir.
Kitap bütün mimar ve mimar adayları ile belediye ve yapı sektörü için vazgeçilmez bir rehber olarak tavsiye edilmektedir.
Belki ülkemizde de bu veya benzeri bir kitabın Türkçeye kazandırılmasıyla, engelsiz veya erişilebilir mimarlık konusunda özellikle mimarlık fakültelerine ve yapı sektörüne mesleki bilinç düzeyini yükselten bir eser kazandırılabilir. Bazen güzel imrendirici örnekler, ilgili yasa ve yönetmeliklerden çok daha etkili ve verimli sonuçlar doğurabiliyor. Konu engelliler olduğundan, Avrupa Birliği fonlarından yararlanma da söz konusu olabilir. Araştırmaya değer diye düşünüyorum.
YEM ve tüm katılımcılara bu yazıyı kaleme almama neden olan değerli bilgi paylaşımları için teşekkür eder, erişilebilir mimarlık konusunda her alanda en kısa zamanda somut adımların atılmasını dilerim.