Okyanusun o göz alıcı ve adeta ürperten derinlikteki mavisinden etkilenmeyenimiz var mıdır?
Bu maviliği iç mekânlarda kullanmak ister miydiniz?
Bunu yaparken, yani okyanusu ayaklarınızın altına sererken, okyanusun kendisine de katkıda bulunmak hoşunuza gider miydi?
Kuşkusuz, üzerinde düşünmeye değer bir konu. Dünyanın en büyük karo halı tasarımcısı ve üreticisi olan Interface işte tam bu sorulara Net Effect serisiyle çok ilginç bir çözüm sunmuş. Bu ürünün tasarımcısı olan David Oakey, radyoda bir saate yakın dinlediği Sylvia Earle'ün okyanusların sürdürülebilir korunması hakkındaki konuşmasından çok etkilenmiş. Aynı kaygıları taşıdıklarını fark etmiş ve okyanusları korumadıkça, toprağın korumasıyla ilgili tüm uğraşların da boşuna gideceğini anlamış.
Böylece tasarımlarında en değer verdiği konu olan doğadaki dokuları yansıtma ve onlardan öğrenme prensibini, okyanusla ilgili olarak da hayata geçirmeye karar vermiş. Kare ve dikdörtgenin zorlayıcı boyutları içinde tasarlıyor olmasına karşın Oakey, okyanusun tüm görsel cazibesini, suyun yeşil mavisinden, kumsalın altuni ve kayaların gri tonlarına kadar, her katmanıyla beraber koleksiyonuna yansıtmayı başarmış. Kare ve dikdörtgen tasarımları farklı şekillerde kullanarak, sahile vuran dalga etkisi kadar, geometrik desenlerle de modern ferah mekânlar yaratmayı mümkün kılmış. Dünyaca ünlü mimar ve köprü ustası Santiago Calatrava'nın Milwaukee Sanat Müzesi'ndeki günümüz tabiriyle"ikonik" tasarlanmış mekân anlayışında, bunun en güzel uygulamalarını görmek mümkün.
Sükûnet ve dinginlikle özdeşleştirilen mavi, günümüzde de en popüler renklerden biri olma iddiasını sürdürmektedir. Mimarlar doğayı iç mekânlara taşıyan tasarımlara ağırlık verirken, aynı eğilim moda dünyasında da gözlemlenmektedir. Aynı şekilde tüm dünyada dönüştürülmüş malzemeyi kullanma eğilimi de yaygınlaşıyor. Genç kuşakta da sürdürülebilir ürün ve çözümlere sıcak bakan farklı bir dünya algısının geliştiğini görmek mümkün.
Buna karşın mavinin en yoğun ve de özgün tonlarda var olduğu okyanuslar gittikçe daha da hızlı bir şekilde çöplüğe dönüşüyor. Geçtiğimiz yarım yüzyıl içersinde mercan resiflerinin yarısı yok oldu. Okyanusların dünya sularının ve dolaysıyla biyosferin 97'ini oluşturduğunu göz önünde bulundurursak, bizim için ne kadar önemli bir hayat kaynağının dengesini bozmakla meşgul olduğumuz ortadır. Artık geride kalan el değmemiş doğal sistemleri kurtarmak ve hasar görenleri onarmak zamanı gelmiştir. Hem de acilen.
ECONLY Rejenerasyon Sistemi bu konuya katkıda bulunan yenilikçi bir sanayi yöntemi geliştirdi. Bu yöntemle tüketim öncesi atıklar, balık ağları, kullanılmış halı ve tekstil tüyleri gibi ürünlerden, bakir ürünle aynı kalite ve özelliklere sahip 100 geri dönüştürülmüş ECONLY naylonu elde edilmektedir. Ancak iş bununla da bitmiyor. Bu geri dönüşümle beraber toplumsal değişimler de desteklenebiliyor ve tedarikçiden, üretici ve son tüketiciye kadar zihniyet değişikliği ve yaşam koşullarının iyileşmesi sağlanabiliniyor.
Bu alanda Interface ile küresel çapta işbirliği yapan ve güçlenen Aquafil, teknoloji, araştırma, tasarım ve sürdürebilirlik konularında kendini durmadan geliştirmektedir. Filipinlerdeki yoksul toplum ada halkının denizi kirleten ve balık popülasyonunun daha da çok zarar görmesine neden olan atık balık ağlarını kaynak olarak kullanan Aquafil, bu bağlamda tüm savunmasız kıyı toplumlarına kapsayıcı bir iş modeli yaratmak için yeni bir yöntem tasarlama fırsatı buldu. David Oakey'in, Sylvia Earle ve okyanuslardan esinlenen bir koleksiyon tasarladığı haberini alınca da, hepsi bir araya gelip bütüncül ve de her açıdan sürdürülebilir bir üretim ve tasarım sürecini oluşturdular. Birçok seçeneği araştırırken, dünyadaki en önemli deniz ekosistemlerinden biri olan Danajon Resifi ve çevresindeki uzak topluluklara odaklanmaya karar verdiler. Danajon sahili kadar nazik ve önemli bir ekosistemde, atılmış ağlar son derece zararlı ve köylüler de çok yoksul. Bu yüzden programı oradan başlatmaya kararı aldılar.
Böylece ticari bir karo halı şirketiyle, okyanusun kıyısında balıkçılıkla geçinmeye çalışan yoksul bir ada halkı beraber çalışmaya başladı. Denizden ve sahilden toplanan atık ağlar, balıkçı topluluklarından alınıp, balyanalıp Aquafil'e gönderiliyor. Interface'in atık halı tüyleri de dâhil olmak üzere, her türlü atık naylonla karıştırılıp, şirketin ürünlerinin çoğunda kullanılan 100 dönüştürülmüş iplik haline getiriliyor. Interface de bunu, "Kareler ve kaplamalar kadar, arkasındaki öykü de harika!" diyerek özetliyor.
Atık ağların dönüştürülmesinin çevre koruması açısından yararı olduğu kesin. Ancak kapsamlı bir iş yaklaşımıyla, daha fazlası başarıldı. Ağların bedeli de dâhil, gelirlerin güvende olması için topluluk bankaları kuruldu. Böylece bu insanların tasarruf, ya da güç dönemlerde ailelerini desteklemeleri için kredi alabilecekleri veya mikro-sigorta yapma imkânları oldu. Çocuklarının eğitim görebilmesi umudu doğdu.
Korumacılık genelde yoksul toplumlarla birlikte çalışmayı gerektirir, ancak Net-Works sayesinde korumacılıkla beraber yeni bir gelir fırsatı da oluştu. Net Effect ile eş zamanlı olarak gelişen Net-Works vizyonu, dönüştürülmüş malzemeden arkasında "adil satılmış kahve" gibi toplumsal öyküsü olan yeni bir akım yaratmaktır. Bu kaynak programı olabildiğince geliştirip yaygınlaştırmak ve tedarikçi zincirini büyütmek için de Net-Works, ZSL (Zoological Sociaty of London) ve Aquafil ile beraber çalışılmaktadır.
Görüldüğü üzere artık mimaride de, tasarım, endüstri, çevre ve sosyal süreçler bir bütün olarak ele alınmakta ve sürdürebilir çözümlerle ürünler bu ortak çabanın sonunda meydana çıkmaktadır. Net Effect koleksiyonu bu anlamda öncü bir adım olarak görülebilir.
Net Effect, okyanusun güzelliğini tasarımlarıyla iç mekânlara taşırken, aynı zamanda bu tasarımları üzerinden de okyanusa güzelliğini iade etmektedir.
Bu mutlaka ki henüz çok küçük, ama o denli etkili bir adımdır:
Tasarlamak - Korumak - Yeni İş İmkânı Yaratmak
Yapı Endüstri Merkezi (YEM) ve Interface Londra temsilcisi Miriam Turner'in deyimiyle "içlerinde en güzel etkinlik mekânını" sunan Rahmi Koç Müzesi'ne bu girişimleri için teşekkür etmek isterim.